20 Şubat 2008 Çarşamba

Hamd ve İstiğfar

Peygamber SAV Efendimiz hepimize buyuruyor ki:

"Allah kime bir nimet ikram etmişse, giydirmişse..." Burda elbese - yulbisu - ilbas; giydirmek ve vermek mânâsına geliyor. "Allah kime bir nimet vermişse, giydirmişse; libas cinsinden, elbise cinsinden, kumaş cinsinden; yâni mal, mülk, mutluluk sebebi olan başka bir şey... Allah kime bir nimet vermişse, Elhamdü lillâh'ı çok etsin, Allah'a hamd-ü senâyı çok eylesin!Sıkıntısı, derdi, üzüntüsü çok olan kimse de, Estağfirullah'ı çok eylesin! 'Aman yâ Rabbî, afv ü mağfiret istiyorum ya Rabbî, tevbe ya Rabbî, estağfirullah yâ Rabbî!' desin!"

Demek ki nimete mazhar olan Allah'a hamd edecek. Hamd edince ne olur?.. Nimet artar. Üzüntüsü, gamı, kederi, hümûmu olan ne yapacak?.. "Estağfirullah" diyecek. Estağfirullah diyen, günahına tevbe eden, kederlerden üzüntülerden kurtulur. Türkiye'de, Dünya'da herkesin başında kederler, üzüntüler vardır. Demek ki nimet olduğu zaman, hamdi çok yapacağız; üzüntümüz olduğu zaman da estağfirullah'ı çok çekecegiz.

Zaten ben her zaman dinleyicilerime söylüyorum: "Benden size yâdigar olsun, günde yüz defa 'Estağfirullah' deyin, yüz defa 'Lâ ilâhe illallah' deyin, yüz defa Kulhüvallahu ehad okuyun, yüz defa salevât-ı şerife getirin, çokça 'Allah... Allah...' deyin!" diye... Burda da Peygamber Efendimiz tavsiye buyuruyor: Allah'ın kendisine nimet verdiği kimse "Elhamdü lillâh" demeyi, hamdetmeyi, şükretmeyi çok eylesin! Çünkü şükrederse nimeti artar. Üzüntüsü olan kimse de "Estağfirullah"ı çok söylesin. Çünkü "Estağfirullah" deyince üzüntü dağılır, günahlar affolur. Günahlardan dolayı başa gelen sıkıntılar def olur.

"Kimin rızkı geciktirilirse..." Herkesin bir rızkı var, alnına yazılmış, kaderi olan kısmeti olan, nâsibi olan rızkı var. Bazen insan bunu, eline hemen geçmedi diye, yok sanır, gelmeyecek sanır, telâşlanır. Herhangi bir sebeple onun tahmin ettiği zamanda değil de, ondan sonra gelecek. Tabii, neden öyle olduğunu Allah bilir. Demek ki onun umduğu zaman, Allah'ın vereceği asıl zamanı değil, İşte rızkı böyle geciktirilmiş gibi gelen kimse ne yapsın? "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh sözünü çok söylesin!"

Bu ne demek?.. "Güç kuvvet Allah'ındır, Allah'ın gücünden, kuvvetinden başka güç kuvvet yoktur." demek. Bu da çok sevaplı bir söz. Bu sözü söylediği zaman insan çok hayırlara nâil olur. Bu Arş-ı A'zam'ın hazinelerindendir. Demek ki böyle dediği zaman rızkı da bollaşır.

Bunlar hatırınızda kalsın. Yâni hangileri hatırınızda kalsın: Nimetlere erdiğiniz zaman çok hamd-ü senâ edin, şükr edin; tasanız, gamınız kederiniz çok olduğu zaman çok "Estağfirullah" deyin; "Rızkım az, sıkıntıdayım, geçimim zorlaştı, kazancım azalıdı" gibi düşüncelere düşen insan da "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh"ı çok söylesin! Bu üç zikri Efendimiz tavsiye buyuruyor. "Elhamdü lillâh" demek, "Estağfirullah" demek, "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh" demek... Ama, mânâlarını derin derin düşüne düşüne derse, çok daha iyi olur, tesiri çok daha fazla olur.

Efendimiz sonra başka tavsiyelere geçiyor:

"Bir kavme misafir giden insan, onlara konuk olarak giden bir insan, onların izni olmadan oruç tutmağa kalkmasın!"

Zaten misafirin orucu, yolcunun orucu öyle çok sevaplı, çok takvâlı sayılmaz. Yolcu yolculukta oruç tutmaktan muaftır. Farz olan Ramazan orucunu bile, yolculuk sebebiyle tutmayabilir; ama, tutacak tâkati varsa, tutsun. Fakat nâfile olan, sevaplı olan oruçları tutması da gerekmiyor. Efendimiz "Bir topluluğa, bir eve, bir şahsa misafir olmuş olan kimse, onun izni olmadan oruç tutmasın!" diye tavsiye buyuruyor.

Bu misafirliğin edebindendir, yâni misafir oluşun âdabındandır. Ev sahibine teslim olacak, ev sahibinin irâdesine göre hareket edecek. Ev sahibinin ikramına sed çekmeyecek, mâni olmayacak. Orucu o izin verirse tutacak, izin vermezse tutmayacak.

"Birisini evine misafir giden kimse onun gösterdiği yere otursun. Yani bir başka yere oturmasın! Çünkü evin sahibi o insanlar, evinin durumunu, o gelenden daha iyi bilirler." Şuraya oturması uygun, buraya oturması uygun değil diye... Tabii çeşitli sebepleri olabilir. Onun için, "Onun emrettiği yere otursun!" diyor.

Şimdi bu tavsiyeler hatırımızda kalsın, Efendimiz'e salât-ü selâmlar edelim. Allah şefaatine erdirsin, her işimizi onun rızâsına uygun yapmamızı nâsib eylesin.

CUMA SOHBETLERİ-1
ALLAH'IN GAZABI VE RIZASI
PROF.DR. MAHMUD ES'AD COŞAN (R.A)

Hiç yorum yok: