
"Allah Allah, isyan ettiremedim, hayırdan geri bıraktıramadım!" der şeytan. O zaman ne yapmak ister? Yine peşini bırakmaz insan oğlunun: "Hayrı yapacak bu ama, şunu acele yaptırtayım!" der, kalitesini düşürmek için. Yâni yaptığı hayrın kalitesi düşük olsun, bir şeye benzemesin, tadı tuzu olmasın yaptığı ibadetin, taatın diye acele yaptırmayı emreder.
(El'aceletü mineş-şeytàn) "Acele şeytandandır."
--Kıl şu namazı!
--Kaç dakikada?
--İki üç dakikada...
Tangur tungur, paldır küldür...
--Tamam, dört rekat kıldım: Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..
Pırrrr....
--Nereye gidiyorsun? Daha namaz bitmedi, duası filân...
Yok işte seccade bir tarafta, terlik bir tarafta, öteki terlik bir tarafta... E, ne yaptı? Aceleye getirtti şeytan... Dışarda ne yaptı? Dışarda gitti, oturdu.
Bütün güzel ibadetlerin şuurlu, tadına varılarak, tatlı, hoş bir şekilde icra ve ifa edilmesini acele duygusuyla bozmak ister. Meselâ namaz kılıyor, ne söylediğinin farkında değil, ne okuduğunun farkında değil; rekâtlar, rükûlar, secdeler birbirine karışıyor. Halbuki "Allahu ekber!" dedi mi duracak.
Ben şimdi Suudluların namaz kılışına bakıyorum, bizim namaz kılışımızdan kat kat güzel. Neden? Rükûlarda bekliyorlar, secdelerde bekliyorlar, iki secdenin arasında bekliyorlar, aceleye getirmiyorlar. Kıraatleri uzun... Bakıyorum, Ooooh... bayağı uzun uzun okuyorlar. Yâni bayağı tadını çıkartarak, aceleye getirmeden namaz kılıyorlar. Taa otomobilden iniyorsun, şurda hoparlörden duyuyorsun, imam "Allahu ekber!" dedi, rekâta durdu. Yürüyorsun, yürüyorsun, geliyorsun, birinci rekâta yetişiyorsun; taa uzun mesafeden... Türkiye'de olsa, selâm bile verirlerdi: "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!" biterdi iş. E, ne bu acele?..
Şimdi şeytanın bir işi de aceledir. Yâni sapıtmak ister, azdırmak ister, bir; hayrı engellemek ister, iki; aceleye getirip kalitesini sıfıra düşürmek ister, üç...
Meselâ, Peygamber SAS Efendimiz bir keresinde bir adamın namaz kıldığını gördü. Adam namaz kıldı ama, hızlı kıldı. Hızlı hızlı, hızlı hızlı kıldı, selâm verdi. Peygamber SAS ona buyurdu ki:
"--Sen namazını yeniden kıl, çünkü sen namazı kılmadın!" dedi.
Kıldı, gözünün önünde kıldı, dört rekatı tamamladı. "Sen namazı yeniden kıl, çünkü sen namazı kılmamış oldun!" dedi. Adam anlamadı, bir daha kıldı ama, aynı hızla kıldı. Ona tekrar söyledi:
"--Sen namazı yeniden kıl, çünkü sen namazı kılmamış gibi oldun, kılmamış oldun!"
Demek ki, Allah kabul etmiyor. Yâni namazı kıldı, dört rekatı kıldı ama; güzel kılmadı. Sen namazı kılmamış oldun dediğine göre Peygamber SAS Efendimiz, demek ki olmamış. Demek ki olması için belli bir ciddiyet, bir vakar, bir sekinet, bir huşu gerekiyor. Namazın şartları bunlar.
Bismillâhir-rahmânir-rahîm:
(Lev enzelnâ hâzel-kur'âne alâ cebelin) Eğer biz bu Kur'an-ı bir dağın üstüne indirseydik; insan oğlunun üstüne değilde, dağın üstüne indirseydik bu Kur'an-ı; (leraeytehû hàşian mütesaddian min haşyetillâh) Allah'ın havfından, haşyetinden, korkusundan o dağın parça parça ve böyle eğilmiş büzülmüş, saygıdan korkmuş bir hale geldiğini görürdün. Dağ taş o hale geldiğini görürdün."
İnsan oğluna inmiş; insan oğlu dağdan daha katı demek ki, taştan daha sert demek ki, üstüne Kur'an-ı Kerim nazil olmuş gelmiş de, Kur'an-ı Kerim'den etkilenmiyor, huşu duymuyor...
Adem Aleyhisselâm'ın iki oğlu vardı:
(İz karrabâ kurbânen) İkisi de kurban takdim etti, kurban sundular. (fetükubbile min ehadihimâ) Allah kullardan bir tanesinin kurbanını kabul etti, (velem yetekabbel minel-âhar) ötekisininkini kabul etmedi." İkisi de kurban kesti, ikisi de kurban vazifesini yaptı. Niye birisinden kabul oldu, birisinden olmadı?.. Demek ki ibadet yapılmakla bitmiyor, dur bakalım kabul olacak mı?..
İnsan oğlunun çoğu bunu bilmiyor, şeytan bunu biliyor; ibadet yapsa bile kabul edilmeme durumuna düşürtmeğe çalışıyor. Yâni ibadet yapacak ama, sıfıra düşecek, bir işe yaramayacak. Bu da aceleden...
Adam çarşıdan yiyecek almış, derenin kenarında oturmuş, yiyecek; elinden düşmüş yiyecek dereye... Bir daldırmış elini, düşen şeyi tutayım diye. Tabii fıkra bu... Bir kurbağa çıkmış, eline o gelmiş; yâni ekmeği gıdayı tutamamış da, kurbayı tutmuş. "Vraak!.." diye bağırmış kurbağa... "Sen vrak da desen, cıyak da desen ben seni yiyeceğim; çünkü sana para verdim!" demiş.
Şimdi nasıl olsa biz buraya para vermişiz gelmişiz; cıyak da dese, vrak da dese biz burda bu kadar gün kalacağız. E, burdaki işimiz ne?.. Buradaki işimiz ibadet etmek, ilmimizi irfanımızı artırmak, mânevî sevabımızı çoğaltmak... Yâni burdaki işimiz şu anda iş değil; burda takım tezgahı yok, çalışma yok...
E, acelen ne? Acelemiz ne yâni?.. Eğer ibadetten, ilimden, irfandan, sevaplı işten bizi bir şey alıkoyuyorsa, şeytan alıkoyuyor, şeytan acele ettirtiyor. Yaptırtmamak veya yapılınca kalitesiz yaptırıp kabul ettirtmemek istiyor. "Hayır, ben öyle oyuna gelmem, tamam ben bu ibadeti güzelce yapacağım!" dersen; o zaman da başka hastalıklarla bulaştırıp, ibadetin gene kabul edilmemesini sağlar şeytan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder