21 Nisan 2008 Pazartesi

"Lâ ilâhe illallah" Sözü Belâları Önler

İbn-i Abbas RA'dan bize rivâyet olunduğuna göre, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

RE. 462/5 (Lâ ilahe illallah, tedfeu an kàilihâ tis'aten ve tis'ìne bâben minel-belâ', ednâhel-hemmü) "Lâ ilâhe illallah sözü, bu sözü söyleyen mü'minden doksandokuz çeşit belâyı def eder, belâ ona gelmez. Lâ ilâhe illallah diyen kimseye, doksan dokuz çeşit belânın gelmesini engeller bu söz... Gelecekken durdurur, gelmesini engeller, lâ ilâhe illallah diyeni kurtarır. (Ednâha) Bu belâların en aşağısı, (el-hemmü) hemdir; yâni tasadır, üzüntüdür, iç sıkıntısıdır, insanın kederidir, gamıdır, elemidir."

"Lâ ilâhe illallah" diyenin doksandokuz cins belâsı uzaklaşır, kelime-i tevhid onu korur; en aşşağısı iç sıkıntısı, kaygı ve tasa... Bunları bile alır gider. Onun için, bazı kardeşlerim ruhî rahatsızlıklarını bana anlattıkları zaman, diyorum ki:

"--Aşk ile, şevk ile lâ ilâhe illallah deyin! Bu söz sadece manevî bakımdan insana sevap kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda maddî faydası da vardır. İlaç gibidir, ruh hastalıklarını tedavi eder, üzüntüleri def eder. İnsanın içini nurlandırır, şenlendirir, alnını pırıl pırıl parlatır, kale gibi sağlam, şeker gibi, lokum gibi, kaymak gibi tatlı bir insan haline getirir." diye söylüyorum.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Onun için dindarlığımızı, "Lâ ilâhe illallah" sözünü söyleyen ehl-i tevhid oluşumuzu iyi düşünelim ve iyi uygulayalım!

Bir de Abdülaziz Hocamız Rh.A derslerinde söylemiş, ben de duyanlardan dinlemiştim, Râmuz'da da okudum: Lâ ilâhe illallah âşikâre tevhiddir. Yâni Allah var, Allah'ın şeriki naziri yok... Budistlerin taptığı Buda nedir?.. Bir insandır. Onun heykelini yapıyorlar, niye tapınıyorlar? Tapınmamaları lâzım!.. Bu Güneş nedir? Gökteki varlıklardan bir tanesidir. Japonlar'ın güneşe tapınmaması lâzım!.. Bu haçın üstünde bir heykel var, gûya Hazret-i İsâ imiş. Buna da tapmamaları lâzım, çünkü o da Allah'ın mübarek bir peygamberidir. Teslis vs. yanlıştır, sonradan çıkmıştır, doğru değildir.
Tamam, bu "Lâ ilâhe illallah" anlaşılıyor. Lâ ilâhe illallah'ı Kur'an-ı Kerim'de açıklayan sûre hangisidir?.. İhlâs Sûresi dediğimiz, "Kul huvalllàhu ehad" sûresidir.

(Kul huvallàhu ehad) "De ki ey Rasûlüm; ey mü'min ve îmanlılar deyin ki: O Allah bir tektir, onun şeriki, nazîri yoktur. (Allahus-samed) Her mahlûka ihtiyacını veren, muhtaç olduğu ihtiyaçları karşılayan, yaratan, yaşatan, her varlığın varlığını devam ettiren odur, sameddir. (Lem yelid ve lem yûled) Ne onun çocuğu olmuştur, ne de o birisinin çocuğudur. Doğurmamıştır, doğmamıştır."

Yâni beşere mahsus olan bu sıfatlar; işte annesi vardır, babası vardır, evlenmişlerdir, nikâhlanmışlardır, çocukları olmuştur... Bunlar insanlara mahsus, mahlûka mahsus sıfatlardır. Allah-u Teàlâ Hazretleri evlât edinmekten veya birisinin oğlu olmaktan münezzehtir. Eğer oğluysa, tenâsülle baba-oğul diye giderse, o zaman ne olur?.. Devam eder, yâni olmaz, mantık dışıdır. Bu açık bir tevhid; (Ve lem yekün lehû küfüven ehad.) "Onun şeriki, naziri, hiç ona denk olan bir varlık da yoktur."
"--Bir Allah var, tamam inandım da, bir de onun karşısında filan..."
Öyle bir şey yok! Karşı güç vs. öyle bir şey yok! Allah-u Teàlâ Hazretleri kàdir-i mutlaktır, kâinatın sahibidir, hiç bir şey ona denk olamaz. Her şey onun mahlûkudur, o ne dilerse öyle yapar.

Bu âşikâre, görünen, bilinen bir şeydir. İlkokul çocuğu da anlar bunu, tahsilsiz de anlar. Tahsilli de çok derinden anlar, severek anlar. Gözyaşlarıyla okur, sever, mânâsının derinliğine inip zevkine varır. Amma bu âşikâre tevhidden başka, bir tevhid çeşidi daha var: Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh...

Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh da örtülü, perdenin arkasındaki tevhiddir. "Bütün güç, kuvvet Allah'tadır." demek. Lâ havle, tahvil edici değiştirici güç yoktur; velâ kuvvete, herhangi bir kuvvet yoktur; illâ billâh, hepsi Allah'ın elindedir. "Başka bir varlıkta böyle bir değiştirme gücü, bir şeyi yaptırım gücü, kuvveti vs. yoktur; her şey Allah'ın kudreti elindedir." Bu da perdenin arkasındaki derin tevhiddir. Bu da gizli tevhiddir. Demek ki, lâ ilâhe illallah olarak derinlemesine öğreneceğiz...

Zaten tasavvuf dervişi ne yapar? Hakîkî muvahhid yapar, hakîkî tevhidci yapar. Tasavvufta ilerleye ilerleye bir mürid, tevhidin mertebelerini geçe geçe, yüksele yüksele derinleşe derinleşe sonunda Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin varlığını, birliğini çok yakından, âşikâre, çok güzel anlar, hakîkî muvahhid olur.

Burda tabii çeşit çeşit insanlar var, bazı yerlerde de üzücü ifadelerle karşılaşıyoruz. Onları da tabii saklayıp söylemeyip sabretmek lâzım ama bazıları, bizim ecdadımıza, Osmanlılar'a;
"--Onlar sofî idi filân..." diye tenkid ediyorlarmış.
Halbuki niye tenkid ediyorlar? Hakîkî muvahhid olarak, tasavvuf terbiyesi sonunda tevhidin bütün inceliklerini öğrenip, en iyi muvahhid olarak onlar yaşamışlar. Ne güzel de hizmetler etmişler, cihadlar etmişler, görevler yapmışlar. Yapan yapmış, yapmayan yapmamış.

Tabii iyisi de var kötüsü de var. Kimisi gazel yazmış, şarap içmiş, zevk etmiş, keyif yapmış, ömrünü öyle geçirmiş. Eh, eden bulur; ne ekerse insan onu biçer. İyiye iyi, kötüye kötü... Kötüyü medih de etmiyoruz, iyiye de iftira edilmesine razı gelemeyiz, onları savunmak da vazifemiz.

DOĞRU İNANÇ VE GÜZEL KULLUK
Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hello. This post is likeable, and your blog is very interesting, congratulations :-). I will add in my blogroll =). If possible gives a last there on my blog, it is about the Dieta, I hope you enjoy. The address is http://dieta-brasil.blogspot.com. A hug.